Günümüzde bilgiye ulaşmanın ve bilgiyi aktarmanın çok hızlı olduğu bir dönem yaşamaktayız. Her alanda olduğu gibi sağlık alanında da bilgi akışı hızlanmıştır ancak bununla birlikte kontrolü zorlaşmış, denetlenemez bir hal almıştır. Ne yazık ki bu kontrolsüz ortamda ciddi boyutlara ulaşan bir bilgi kirliliği vardır. Televizyon kanalları başta olmak üzere medyanın tüm yayın organlarında, kendini ‘sağlıkçı ve hatta bilim insanı’ olarak tanıtan kişilerle, toplumu yanlış yönlendiren programlar yapılmaktadır. Bu programlarda, pek çok konuda kanıtsız bilgiler verilmekte, söylenenlerden etkilenen hastalarımızın akılları karışmakta ve bir kısım programlardan sonra hastalar kendileri için hayati önemi olan ilaçlarını kesmekte ve hatta bilim dışı alternatif arayışları olmaktadır. Tüm topluma yönelik ve çok geniş etki potansiyeline sahip büyük çoğunluğu gerçek dışı ve bilim ile bağdaşmayan bu tarz bilgiler ile hastalarımızın tedavileri ve sağlık durumları etkilenmektedir. Biz hekimler, gerek sağlık bakanlığımızın tüm kurumlarında gerek ise üniversite hastanelerinde medyanın yanlış yönlendirdiği hastaların tanı ve tedavileri ile ilgili yapılan hataları düzeltmek için büyük çaba harcamaktayız.
Pozitif bir bilim olan tıp, her zaman kanıta dayalı bilgilerin yol göstericiliğinde hastasına tanı koyar, tedavi ve takip eder. İnsanlar üzerinde karar verilirken, ilaç araştırmaları, hayvan deneyleri ve büyük ölçekli çalışmalar yapılıp, hata payı en aza indirilecek şekilde kişiye en az zarar veren, en fazla faydası olan yöntemler ve tedaviler seçilir. Bilim, gününü gecesine katıp yıllar boyu emek emek çalışadursun, tüm bunları hiçe sayıp kişileri ve hatta tüm toplumu yanlışa- hataya sürüklemek büyük bir suçtur. Oysaki medya aynı anda çok sayıda kişiye ulaşabilmesi açışından bakıldığında, sağlık okuryazarlığını yükseltmeye yönelik, kişilerin sağlıkları ile ilgili doğru bilgileri alabilecekleri önemli bir araç olarak kullanılmalıdır. Bu programlar; konunun gerçek uzmanları ile gücünü ve söylemlerini kanıta dayalı bilimden aldıklarında çok sayıda kişinin aynı anda aydınlanmasına katkı sağlamış olacaklardır. Bu nedenle medya araçlarının insan sağlığı üzerinde çok önemli bir toplumsal sorumluluğu da mevcuttur.
Bu bağlamda medya yetkililerinin ve sağlık programı yapımcılarının programlarında ve köşe yazılarında ‘en ufak bir hatalı açıklamada pek çok kişinin hayatına mal olunabileceği düşüncesi’ ile bu büyük sorumluluklarının farkında olarak hareket etmeleri gerektiğini düşünüyorum. Özellikle tıpta kişiye özel kararlar alınmakta ve bireysel tedavi yaklaşımları yapılmaktadır. Genel ifadelerin tüm hastalar için kabul görmesi ve kesin yargılar ciddi sorunlara yol açabilir. Bundan dolayıdır ki hastalarımıza ‘kendilerini takip eden hekimin kararı dışında tedavilerini hiçbir koşulda değiştirmemelerini, sağlık sorunlarını mutlaka hekimlerine danışmalarını’ şiddetle tavsiye ediyorum.
Doç. Dr. Pınar Yıldız
ESOGU Tıp Fakültesi
İç Hastalıkları ABD Genel Dahiliye BD