Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. M. Sinan ERGİNEL 16 Kasım Koah Günü hakkında şunları söyledi; “2001 yılından beri Dünyanın değişik ülkelerinde ve Türkiye’de kamuoyu, sağlık görevlileri ve sağlık yöneticileri arasında KOAH konusunda farkındalığı artırmak ve KOAH yükünü azaltmakta karşılaştığımız sorunları tartışmak amacıyla Kasım ayının üçüncü çarşamba günü Dünya KOAH Günü etkinlikleri yapılıyor. Milyonlarca insanın gereksiz yere acı çekmesi ve gereksiz yere ölmesini önlemek amacıyla yapılan bu etkinliklerde bu yıl Türkiye’de ‘Temiz Hava Hakkı’nı ana tema olarak tartışacağız.”
Prof. Dr. M. Sinan ERGİNEL, kronik (müzmin) obstrüktif (tıkayıcı) akciğer hastalığının kısaltılmış ismi olan KOAH’ın, zararlı toz, gaz ve parçacıkların solunması sonucu hava yollarında ve akciğerlerde gelişen mikrobik olmayan iltihabın neden olduğu, hava yollarının daralması ve tıkanması ile sonuçlanan genellikle ilerleyici özellikte bir hastalık olduğunu belirtti. Erginel, hastalığın genellikle 40 yaşından sonra ortaya çıkmakta ve kendini uzun süreli nefes darlığı, öksürük, balgam ile göstermekte olduğunu ve bu belirtilerin hastalık ilerledikçe arttığını belirtirken hastalığın spirometri diye adlandırılan basit bir soluk testi ile kolayca teşhis edilebildiğini söyledi.
Prof. Dr. M. Sinan ERGİNEL KOAH ile ilgili olarak; “Anne karnından itibaren gerek iç ortamlarda (ev, işyerleri), gerekse dış ortamlarda soluduğumuz zararlı duman, gaz ve küçük parçacıklar nedeniyle oluşmaktadır. Tütün dumanı, termik santralar, fabrikalar ve trafikteki arabaların egzozlarından çevreye yaydıkları kirli hava, ısınmak ve yemek pişirmek amacıyla evlerde soba veya ocaklarda yakılan odun, tezek, ağaç kökleri ve kömürün dumanı ve tozlu dumanlı işyerlerinde soluduğumuz kirli hava hastalığa neden olan en önemli hava kirleticilerdir. Hastalığın temel nedeni kirli bir havayı solumaktır.
Günümüzde tüm dünyada 380 milyondan fazla KOAH’lı hasta bulunduğu ve her yıl bunların 2.9 milyonunun öldüğünü biliyoruz. Türkiye’de ise 5 milyona yakın KOAH’ı hasta bulunduğu ve gene bunların 25 binden fazlasının her yıl öldüğünü tahmin ediyoruz. KOAH hem dünyada, hem de Türkiye’de en çok ölüme neden olan 3. Hastalıktır. Buna rağmen, bu hastaların dünyada sadece % 20-40’ı kendilerinde KOAH bulunduğunu bilmekte, geri kalanı henüz teşhis edilmemiş durumdadır. Türkiye’de her yıl 1 milyon insan KOAH nedeniyle sağlık kuruluşlarında izlenmekte, fakat muhtemelen 3-4 milyon KOAH’lı hasta henüz hastalığından habersiz yaşamını sürdürmektedir. Bunca insan henüz teşhis edilmemiş ve uygun bir tedavi almamakta iken, teşhis edilenlerin yaklaşık % 80’ i de aşırı ve gereksiz ilaç tedavileri ile hastalıklarını iyileştirmeye çalışmaktadırlar. Gerek dünyada gerekse Türkiye’de hastalığın yaygınlığı ve hastalıktan ölümlerde son 40 yılda önemli bir iyileşme sağlanamamıştır” dedi.
KOAH önlenebilir ve tedavi edilebilir bir hastalıksa, niçin önlenemiyor ve tedavi edilemiyor? Neden kirli bir havayı solumak insanlığın kaderi haline getirildi?
Prof. Dr. M. Sinan ERGİNEL bu konuda; “KOAH’lı hastaların ve bu hastalıktan ölen kişilerin dünyadaki dağılımına bakıldığında, % 90’dan fazlasının düşük-orta gelirli yoksul ülkelerde yaşayan insanlar olduğu görülmektedir. Yoksulluk, hem kirli ortamlarda doğmayı, yaşamayı ve çalışmayı, hem zararlı alışkanlıkları kolayca edinmeyi, hem sağlık hizmetlerine yeterince ulaşamamayı, hem de tedavinin düzgün bir şekilde uygulanmasını güçleştiren en önemli neden olarak görülmektedir. Bu nedenle, yoksulluk, kirli bir havayı solumakta en önemli risk faktörü olarak karşımıza çıkmaktadır. Türkiye GINI katsayısı ile bakıldığında dünyada gelir eşitsizliğinin en yaygın olduğu üçüncü ülke durumundadır. TÜİK’in açıkladığı Gelir ve Yaşam Koşulları anketine göre (2015), en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı pay bir önceki yıla göre 0.6 puan artarak yüzde 46.5, en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı pay ise 0.1 puan azalarak yüzde 6.1 olmuştur. Buna göre; toplumun en zengin yüzde 20’sinin gelirinin en yoksul yüzde 20’sinin gelirine oranı 7.4’ten 7.6’ya yükselmiştir. Bu durum önümüzdeki yıllarda KOAH’ın seyri konusunda karamsar olmamıza neden olmaktadır.
1960’lı yılların başında sigara içiminin akciğer kanseri ve KOAH’ın en önemli nedeni olduğunun anlaşılması ve gelişmiş ülkelerde tütün kullanımının giderek azalması, ulus ötesi tütün şirketlerinin 1970’li yıllardan itibaren düşük-orta gelirli ülkelere yönelmesine, serbest piyasa ekonomisi, ticaretin serbestleşmesi, ikili ticaret ve yatırım anlaşmaları sayesinde bu ülkelerde hızla yayılmasına ve sigara satışlarını artırmalarını sağlamıştır. Bugün dünyada 1 milyar insan sigara içer hale gelmiştir ve bunların büyük çoğunluğu yoksul ülke insanlarıdır. Türkiye ise 2008-2012 yılları arasında başarılı bir şekilde uyguladığı tütün kontrol programı ile sigara içme yaygınlığını bu dönemde % 13.6 oranında düşürmeyi başarmışken, 2014 yılından itibaren bu çalışmaların zayıflaması nedeniyle tütün ürünleri satışlarının tekrar artmaya başladığı ve sigara içenlerin oranının 2008’li yıllardaki oranlara (% 31.2) ulaştığı gözlenmektedir.
Dünyada 3.5 milyar insan ısınmak ve yemek pişirmek amacıyla odun, tezek, bitki kökleri ve kömür kullanmakta. Biyomas yakıt olarak tanımlanan bu yakıtlardan çıkan gazlar, sigara ile ayni oranda KOAH gelişimine yol açmaktadır. Biyomas yakıt kullanımı esas olarak düşük-orta gelirli yoksul ülkelerde gerçekleşmektedir. Küresel boyutta bakıldığında, dünyada KOAH gelişiminde en önemli risk faktörü biyomas yakıt kullanımıdır. Türkiye’de 2011 yılında evlerin % 57.1’inde ısınmak için odun ve kömür sobalarının kullanılıyor olması, sorunun Türkiye açısından da büyük önem taşıdığını sergilemektedir. Özellikle kış aylarında yoksul kesimlere ücretsiz dağıtılan kömürlerin kalitesiz linyit kömürleri olması, bunun iç ve dış ortam kirliliğini artıran önemli faktörlerden biri olduğunu düşündürmektedir. Evlerinde bir başkasının içtiği sigara dumanını solumak zorunda kalanların oranının (pasif sigara içiciler) % 38.2 (2012) olması, sorunu daha da ağırlaştırmaktadır.
Gelişmiş batı ülkelerinde tozlu-dumanlı işyerlerinde çalışmanın KOAH gelişiminden % 20-30 oranında sorumlu olduğu bildirilmiştir. Düşük-orta gelirli ülkelerde uygun yasal düzenlemelerin bulunmaması nedeniyle bu oranın daha yüksek olabileceği öngörülmektedir. Türkiye’de mesleki nedenlerin KOAH gelişiminde ne oranda rol oynadığı gösteren bir çalışma bulunmamaktadır.
Temiz Hava Hakkı Platformu tarafından bu yıl hazırlanıp sunulan ‘Türkiye'de Hava Kirliliği: Kara Rapor’ başlıklı çalışmada, Türkiye'de 81 ilin 80'inde hava kirliliğinin, Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) hava kalitesi limitini aştığı bildirildi. Hava kirliliğinin yaygınlaşarak, bir halk sağlığı sorunu haline geldiğine dikkat çekilen raporda, kentleşme, ulaşım ve sanayileşmenin bir kısır döngü içinde birbirini etkilediği ifade edilmiştir. Türkiye'de ve dünyada hava kirliliğine neden olan sanayi tesislerinin başında ise kömürle çalışan termik santrallerin geldiği bilinmektedir. Rapora göre, kömürlü termik santraller nedeniyle Türkiye’de her yıl en az 2 bin 876 erken ölüm, 4 bin 311 hastaneye yatış ve 637 bin 643 işgünü kaybı yaşanmaktadır. Önümüzdeki yıllarda Türkiye’de 80’den fazla termik santralın kurulmasının planlandığı göz önüne alındığında, ülkemizde KOAH’ın yaygınlığını, KOAH nedeniyle hastaneye yatışları ve bu hastalıktan ölümleri önlemenin önemli oranda güçleşeceği öngörülebilir. Bu durum, ‘sürdürülebilir kalkınma’ bakış açısının yerini ‘sürdürülebilir bir gelecek ve yaşam’ın alması gerektiğini açıkça göstermektedir.
KOAH’ın temel nedeni olan kirli hava soluma sorunu, son 200 yılda sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan bir gerçekliktir. İnsan eliyle ve ‘kalkınma’ adına ortaya çıkan bu sorun, bir kader değildir. Bu anlamıyla KOAH’da insan eliyle yaratılan, kalkınma ve serbest ticaret gerekçeleriyle oluşturulan, ulus ötesi tütün ve fosil yakıt endüstrisinin ve yoksulluğun neden olduğu bir hastalıktır. Oysa temiz hava solumak doğuştan kazanılmış bir insan hakkıdır” açıklamalarında bulundu.